“Bu sabah yine yataktan çıkmak çok zor geldi. Çocukların kahvaltısını ruh gibi hazırladım. Çocuklar okula ben tekrar yatağa. Bütün gün hep böyle yatsam hiç kalkmasam. Sabahları böyle de, gece uyku denen şey bir türlü yanıma uğramıyor. Dönüp duruyorum. Uyumak için yaptığım hiçbir şey işe yaramıyor. Ilık sütler, yoğurt yemeler, uyku ilaçları, televizyon hiç biri işe yaramıyor. Çevremdeki bütün sesler, çocukların eşimin konuşmaları, gülüşmeleri, neşeleri, beni deli ediyor.
Öğlen oldu hala uykum var. Biraz evvel arkadaşlarım aradı. Sahilde kahve içeceklermiş. Beni de çağırdılar bir bahane uydurdum. Canım hiçbir şey yapmak istemiyor sadece uyumak. Sanki günlerce hiç uyumadan ağırlık taşımışım gibi vücudum yorgun, beynim yorgun, içimde anlamlandıramadığım bir sıkıntı bir bunaltı var. Gözlerimin üzerinde sanki taş var açılmak istemiyorlar. Hava çok güzel eşim çocuklarım gezmeye gidelim diye dört dönüyorlar. Nasıl da bu kadar hayat dolu olabiliyorlar. Benim canım evden değil yataktan bile çıkmak istemiyor. Onlar gidip beni kendi halime bıraksınlar. Enerjim yok.
Ev çok kirli uzun süredir temizlemiyorum. Ama halim yok ki. Zaten ben ne işe yararım, çalışmıyorum, evimi yeterince iyi çekip çeviremiyorum, çocuklara da iyi bakamıyorum, eşimin beni sevmediğini hissediyorum.
Artık aynaya bakmak bile istemiyorum, çirkinleştim, banyo yapmak, makyaj yapmak saçımı taramak bile zor geliyor artık.
Bu ara hep aklıma kötü düşünceler geliyor. Çocuklara bir şey olur mu, eşime bir şey olur mu, eşim beni sevmiyor mu, zaten iyice çirkinleştim bundan sonra beni hiç beğenmeyecek, beni aldatıyor mu. Bu düşünceleri engelleyemiyorum beynimde dönüp duruyorlar.
Hiç iştahım yok, en sevdiğim yemekler bile sanki boğazımdan geçmiyor, içim hiçbir şey almıyor.
Tam olarak hiçbir şeye odaklanamıyorum, hafızam oldukça zayıfladı, yapacaklarımı unutuyorum, bana söylenen şeyleri hatırlamakta zorluk çekiyorum.
Kendimi çok değersiz hissediyorum. Değersiz, işe yaramayan, hayatta hiçbir amacı olmayan biri gibi. Hayatın bir anlamı kalmadı, artık yaşamak istediğime de emin değilim. Zaten böyle yaşanmaz hiçbir şeyden zevk almadan, hiçbir şeyden mutlu olmadan, amaçsızca, zaten kimseye de faydam yok yaşasam ne olur, yaşamasam ne olur….
Düşünüyorum da hayatım ne kadar tekdüze ne kadar monoton. Her gün aynı şeyleri yaparak robot gibi yaşıyorum. Renksiz, heyecansız kötü bir hayatım var. Şu anda sadece çocuklarım için ayakta durmaya çalışıyorum. Ama sürekli aklıma gelen yaşamak istememe düşüncesinden de kurtulamıyorum.”
Eğer bu okuduklarınızdan biri ya da birkaçı size tanıdık geliyorsa depresyon yaşamaya başlamış olma ihtimaliniz oldukça fazla olabilir. Depresyon her an her yaşta yaşayabileceğimiz bir psikolojik rahatsızlıktır.
Monotonlaşmış bir hayat, birçok psikolojik rahatsızlıkta olduğu gibi mutlu olunmadan görev sayılıp yapılan rutin hayat davranışları, hep aynı şeyleri düzenli yapmaktan amaç, hedef ve renkleri azalmış bir yaşam şekli depresyona zemin hazırlayabilir.
Bunun dışında yakalanılan tatsız bir hastalık sonucu bu hastalığın sıkıntı yaratan süreci ya da korkusu da depresyona sebep olabilir. Ya da bir yakın kaybı ve yas sürecinin sağlıklı atlatılamaması da depresyonu tetikleyebilir. Panik Bozukluk gibi psikolojik hastalıkların yarattığı çaresizlik ve yorgunluk hissi de depresyonu başlatıp hastalığın depresyonla beraber devam etmesini sağlayabilir.
Depresyon bazen bir rahatsızlık olduğu bile fark edilmeden, mutsuzluğa, sıkıntıya bağlanarak uzun süre devam edebilir, daha ağır tablolar gösterebilir. Depresyon yaşama isteğinin azalması, intihar düşüncelerinin fazlalaşmasıyla ağır noktaya gelebilir ve bu noktada mutlaka bir uzman desteği alınmalıdır. İntihar vakalarının bir çoğu uzun süren ve tedavi edilmeyen depresyon sonucunda gerçekleşmektedir.
Eğer hayattan zevk almamaya başladıysak, canımız hiçbirşey yapmak istemiyorsa, sürekli yatmak uyumak isteğimiz varsa bu normal ve sağlıklı bir durum değildir ve mutlaka bir destek alınmalıdır.
Uzm. Klinik Psikolog Pelin ÖZAYDIN